ÇOCUKLARIMIZ İÇİN

Kavgalar olurdu.

Çok da uzak olmayan, biz'in gerçekten ‘biz’ olduğu zamanlarda da olurdu kavgalar 

Ama hiçbir kavganın içinde geçmezdi adımız.

 

İyiydik biz...

Diğer aileler arasındaki kavgaları bitiren, barış sofralarını kuran,  

Tarafsızlığımıza herkesin inandığı hakemlerdik. 

Ve bir barış olacaksa eğer, o mutlaka bizimle olurdu.


Tam da burada, 

Yeri gelmişken var mısınız bir itirafa?

Öteki aileler arasında çıkan kavgalarla ilgili bir mevzu açılınca, 

Bazen takdirle bazen de şaka yollu ‘Kalem tutmaktan başka bir şey bildiğiniz yok. 

Siz sopa tutmayı bilmiyorsunuz,  kavgaya karışırsanız çok dayak yersiniz’ cümlesini hangimiz duymadık? 

Ve lütfen söyleyin, 

Bizi aşağılamak için kurulan bu cümleye kızsak da içten içe gururlanmadık mı?


Devam edelim...

Kavgalar, anlamsız çekişmeler bizden uzaktaydı hep. 

Çekişmelerin hiç eksik olmadığı bir coğrafyada yaşamamıza rağmen bu tür olaylardan uzakta kalabilmemizin sırrı şuydu sadece: Sadece birbirimize değil, herkese hoşgörüyle yaklaşmak ve diyalogla her sorunun çözüleceğine inanıyorduk.


Belki bu yüzden

Barış ve hoşgörüyle eş anlamlı olduğuna inanarak büyüdük 

Sülalemizdeki her çocuk gibi,

 Soy ismimize bakarak.


Büyüklerimiz vardı. 

Ve bütün bunları onlara borçluyduk. 

Söz söylerken bize susmanın düştüğü büyüklerimizdi onlar.

Korkudan değil, konuşursak ağzımızdan çıkacak ters bir sözle incitmekten korktuğumuz, 

İsimlerine zarar vermekten çekindiğimiz, 

Tepeden tırnağa saygı duyduğumuz büyüklerimiz vardı. 

 

Şimdi yoklar...

Bize temiz bıraktıkları bu soy ismi emanet ederek,

Herkesin kalbinde sevgileri ve hatıralarıyla ötelere veda ettiler.


BİZin en büyük düşmanı bendir.

Binlerce ben ve bencilliğimiz yüzünden onların geride bıraktığı dünyada zamanla biz de değiştik. 

Öyle bir değiştik ki bizden zerre bir şey kalmadı. 

Herkes inkar etse de, kabul etmek zor gelse de ne yazık ki bu oldu. 


Geçen her an, ömürdendir. 

Öfkeyle,  nefretle geçirilen her gün 

Sadece bugünümüzü değil önümüzdeki yılları hatta  asırları zehirlemektedir.  


Son yıllarda çıkan çekişmelerle kavgalarla ilgili en azından bu yazıda kimseyi suçlamak istemiyoruz. 

Bu kavganın bir kazananı olmayacak. 

Biliyoruz ki, sadece iki ailenin karıştığı bu kavgada kaybeden herkes olacaktır.  


Düşmanlığı, öfkeyi,  nefreti bin yıl uzatmak mümkün. 

Bunların kimseye bir faydası olmayacak. 

Unutulmasın ki huzursuzluk tek taraflı olmaz. 

Bir tarafı mutsuz etmenin bizi mutlu etmeyeceğini bilecek kadar çok yaşadık. 


Daha düne kadar iki değil,  sadece bir aileydik. 

Aynı sofrada kardeşçe oturduk, aynı düğünde birlikte halay tuttuk, 

Aynı acıya birlikte üzüldük, gurbette yere serdiğimiz yer yatağını da battaniyeyi de paylaştık.

Sevincimiz de mutluluğumuz da birdi daha düne kadar.  


Babalarımızın dostça, huzurla yaşadığı köyü, onların çocukları yani bizler, öfkeyle nefretle zehirledik.

Bu zehirden payını alan son insanlar biz olalım,  çocuklarımızı zehirlemeyelim.  

Onlar nefretle büyümesinler. 


Suçlamaları kabul etmiyoruz. 

Ve rica ediyoruz bu nefret dilini bırakalım. 

Zira bir nefrete daha kimseyi kurban etmeyelim. 

Merhumun acısı sadece bir değil iki tarafın acısıdır. 

Suçlu kimden olursa olsun kabullenelim, 

Ve mahkemenin vereceği cezaya razı olalım. 


Dedelerimiz, babalarımız dostlardı. 

Düne kadar dost olan bizler ise düşman olduk bencilliğimiz yüzünden. 

Bundan sonra eskisi gibi dost olmayacağımızı biliyoruz 

Ama gelin çocuklarımız için torunlarımız için nefret dilini bırakalım.  

Bırakalım ki huzursuzluğumuz onlara miras kalmasın.  


Okullar açılacak. 

Aynı servisi, aynı sırayı kullanacak çocukların kalplerine nefret tohumlarını ekmeyelim.


Siz, “Barış istiyorsanız savaşa hazır olun." (*) deseniz de 

Biz,  çocuklarımız için  “Barış için savaşmaya hazırım.”  (**) diyoruz. 


Gelin, çocuklarımıza bir şans verelim. 



----------

(*) Sezar

(**) Albert Einstein



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ALLOŞ

BEN DEVLETİM

BİZ KİMİZ?