HUKUK HERKESE LAZIM
Bugünkü konuğumuz, gerçeklerin yayılmasından "rahatsız" olan Alakuzu Köyünün/Mahallesinin sözüne ve borcuna sadık olmayan ve kendini devletin sahibi zanneden Muhtarı Abdurrahman Cunedioğlu'nun çok tahsilli oğlu Bünyamin hocaefendi olacak.
Biraz uzunca bir sohbet ederek derdimizi ve maksadımızı beş yaşındaki bir çocuğa anlatır gibi tane tane hem kendisine hem hukuk tanımaz ailesine hem kamuoyuna anlatalım istiyoruz.
Şimdi biraz hukuk hakkındaki bilgilerimizi hatırlamaya ne dersiniz?
Malum, hukuk; birden çok anlamı olan bir kelime.
En bilinen anlamı "toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünü" olmasıdır.
Bu tanıma göre yaptırım gücü sahibi demek olan devlet, eğer bir hukuk mevzuatına dayanıyorsa hukuk devleti olarak bilinir ki bizim de devletimiz, anayasasında bir hukuk devleti olduğunu kayıt altına almıştır.
Burada yeri gelmişken Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 26. Madde içindeki "VIII. Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti" hakkını hatırlatmakta fayda var. Bakalım ne diyor maddemiz:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı,resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. (...)"
Madde uzun ve detaylı. Kısaca "hürriyetler esas, yasaklar istisna" ilkesi esas alınmış bu maddede. Zira bir hukuk devleti olmanın olmazsa olmaz şartlarından biri de bu maddede belirtilen "Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti" hakkıdır.
Tabii ki belirtmek gerekir ki "Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti" kullanılıp düşünceler kamuoyu ile paylaşılırken ağır ve sert eleştiriyi küfür, hakaret ve tehdit olarak anlayan mutlaka olacaktır.
Zira dünyanın her yerinde kendilerini dokunulamaz ve sorgulanamaz zanneden güç ve makam sahiplerinin farklı düşünceye, eleştiriye, gerçekleri görmeye tahammülü yoktur.
Bu nedenle firavun gibi güç zehirlenmesi yaşayan kişilerin kendileri hakkındaki eleştiri ve suçlamaları bastırabilmek için ilk yapacakları şey, gerçekleri olabildiğince gizlemek, bulandırmak ve kendilerini aklamaktır.
Ve tabii ki hakikati dile getirenleri hedef gösterip etkisiz hale getirmektir. Zira mutlak güç sahibi kişiler, bu güçlerini hukuksuz davranmaya borçludur.
Yani korkutma, taciz, tehdit ve şiddet gibi eşkiyavari uygulamalar, şeytana kolayca uyan bu tür şahıslar için sıradan ve bir rutindir.
Şimdi gelelim neden HUKUK HERKESE LAZIM diye hatırlattığımıza bakalım.
Malum "Ben Devletim!" diyen Alakuzu Muhtarı Abdurrahman Cunedioğlu'nun Kıbrıs'ta İlahiyat tahsili görmüş oğlu Bünyamin hocaefendi, mensubu olduğu geniş ailenin (Şeyhgilin)çeşitli şahıslarının ve tabii ki babasının suç teşkil eden ve hepsi şikayet olarak resmi kayıtlara girmiş söz ve eylemleriyle ilgili "Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti" hakkı kapsamındaki bilgilendirme/ifşa ve ihbar niteliği taşıyan yazı ve görüntülerin sosyal medyada kamuoyuyla paylaşılmasına çok kızmış ve hiçbir küfür, hakaret ve tehdit içermeyen paylaşımlarımızın engellemesi için ajitasyon ve yalana başvurmaktan hiç çekinmemiş.
Bünyamin hocaefendi yalnız değil tabii ki. Onunla birlikte birçok yakını organize bir şekilde ajitasyon ve yalana başvurarak Alakuzu Gerçeklerinin yayılmasını engellemeye çalışıyor ve hatta yoğun şikayet sonucu bir iki sayfayı da kısmen kapattırarak başarılı da oluyor.
Aslında bu sayfa kapatmalar hoşumuza gitmese de Bünyamin hocaefendi ve yakınlarının küfür, hakaret ve tehdit etmeden içinde yalan ve ajitasyon da olsa kamuoyuyla düşüncelerini paylaşmaları sevindirici bir durum.
Zaten bizler de her mecrada hakikatin en güzel şekilde dile getirilmesi için mücadele ediyoruz.
Mücadele, münazara ve muhakeme olursa küfür, hakaret, tehdit ve şiddete gerek kalmaz.
Kaldı ki bizler kalemin kılıçtan üstün olduğuna, sözün gücüne inanıyoruz.
Zira öyle olmasaydı Allah, kaleme yemin etmez ve insanları uyarmak için sözlü tebliğ yapan ve Allah'ın ayetlerini insanlara bildiren elçilerini göndermezdi.
Sözün gücüne inanıyoruz derken gücün ve güç sahiplerinin her sözüne inanmadığımızı da belirtelim.
Çünkü "haksızlık karşısında güç sahiplerinden korkarak susmanın şeytanlık olduğuna" ve "haksızlık karşısında susanların hem haklarını hem şereflerini kaybettiklerine" inanıyoruz.
Bu vesileyle, pek sevimli biri olmadığı bilinen Alakuzu muhtarının, İlahiyat mezunu oğlu Bünyamin Hocaefendiye belki Kıbrıs'taki eğitimi süresince hiç okumadığı veya unutmuş olduğu bir kaç ayeti hatırlatalım:
"Siz ey imana ermiş olanlar! Sizin anne babanızın ve akrabalarınızın aleyhine de olsa Allah rızası için hakikate şahitlik yaparak adaleti gözetmeye azmedin. O kişi zengin de olsa, fakir de olsa, Allah'ın hakkı onların her birinin önüne geçer, öyleyse kendi boş arzu ve heveslerinize uymayın ki, adaletten uzaklaşmayasınız çünkü eğer (hakikati) çarpıtırsanız bilin ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır" (4/Nisa, 135).
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır” (5/Maide, 8).
"Yarattıklarımız arasında (başkalarına) doğru yolu gösteren ve onun ışığında adaletle davranan insanlar vardır" (7/A'raf, 181).
“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” (113/Hud,11).
Bu ayetler burada dursun.
Bu ayetlere göre hakikate şahitlik yapmaz ve hakkın tarafında olmazsanız "'Musa haklı.' ama bizim karnımızı firavun doyuruyor / bizim firavuna gücümüz yetmiyor." diyen İsrailoğulları ile Medine'den Kufe'ye ısrarla davet edilen Hz. Hüseyin ve kafilesiyle yolun yarısında karşılaşan ve Kufe’yi iyi tanıdığından bir cümle ile gelişen olayları İmama anlatmak isteyen Iraklı Şair Ferezdak'ın “Ey Hüseyin! Kufelilerin yürekleri seninle, ama kılıçları Yezid iledir.” diye belirtilen Kufelilerden ne farkınız kalır Bünyamin hocaefendi!
Şimdi Rabbimizin bu ayetlerini İlahiyatçı Bünyamin hocaefendiye hatırlattıktan sonra hukuk dersimize devam edelim.
Hukuk mevzuatımızın temel bir ilkesi olan cezaların şahsiliği prensibi uyarınca ceza, sadece suçun failine (veya faillerine) verilir. Bu, insanlığın gelişmesinin bir neticesidir. Zira geçmişte suçla ilgisi olmayan şahıslara da ceza verilebilmekteydi. T.C. Anayasası, 38’inci maddesinde “Ceza sorumluluğu şahsidir.” denilmek suretiyle, cezaların şahsiliği prensibini açıkça hükme bağlamıştır. Aynı şekilde 26.09.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 20’nci maddesinde de “Ceza sorumluluğu şahsidir.” hükmünden sonra “Kimse başkasının fiilinden sorumlu tutulamaz.” denilerek söz konusu prensibe açıklık getirilmiştir.
Ceza sorumluluğunun şahsi olacağı birçok ayet ve hadiste de vurgulanmıştır:
“Her kim iyi bir iş yaparsa, kendi lehine yapmış olur. Kim de bir kötülük yaparsa, kendi aleyhine yapmış olur. Rabbin kullara zulmedecek değildir”(46/Fussilet, 41).
Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür, kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür (99/Zilzâl, 7-8).
“Ki hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenmez”(38/Necm, 53).
Hz. Peygamber “Dikkat edin! Bir suçlu ancak kendi aleyhine suç işler.”,“Kişi ne babasının, ne de kardeşinin işlediği suçtan dolayı sorumlu tutulmaz.” buyurmuştur.
Şimdi bütün bu hukuki ve dini ilkeleri bilmesi ve ona göre davranması gereken İlahiyatçı Bünyamin hocaefendiye sormak lazım:
Sen katili gözlerinle gördün mü?
Delilin var mı?
Varsa yasal mercilere bildirdin mi?
Eğer bu sorulara evet diyemiyor, yalan ve ajitasyonla köyün yarısını oluşturan insanların tamamını suçlu kabul edip yargısız infaz yapıyorsan (ki yapıyorsun) yazık ilahiyat eğitimine!
Gerçi bununla alakalı Rabbimizin ayeti de var:
"Sizler kitabı okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?"
(2/Bakara, 44).
Üstelik yalan, iftira, zan ve gıybetin ne kadar günah olduğunu bilecek bir ilahiyat diploman bile var. Yalan ve iftira da hem günah hem suçtur.
Dünya ahiret hesabı vardır.
Bak Bünyamin hocaefendi!
Bizi bilen biliyor zaten.
Bilmeyen de herhalde kendi gibi zannediyor.
Oysaki zannın çoğu yalan olduğundan zandan uzak durmak gerektiğini de biliyorsundur.
Bu arada kavga günü olayların büyümesini engellemek için caminin önündeki yolda Orhan'ın sana "Bünyamin, sen sizinkileri uzaklaştır; ben de bizimkileri uzaklaştırayım." sözlerini ve bu sözlere rağmen Orhan'ın öldüresiye dövülmesini de hatırlıyorsundur.
Şimdi senin gibi bir İlahiyatçının toplumsal linç psikolojisi içinde hareket etmesi mi doğru yoksa her şeye rağmen hakkın ve adaletin tesis edilmesi için -baban bile olsa- akrabalarına karşı hakkı savunması mı doğru?
Bu arada bir kez daha belirtelim ki rahmetliyi biz öldürmedik. (Tekrar kendisine Allah'tan rahmet, ailesine sabır diliyoruz). Kimin öldürdüğünü de bilmiyoruz.
Nitekim jandarma ve savcılık da kimin öldürdüğünü kesin olarak bilmediğinden araştırma ve soruşturma süreci devam ediyor.
Bu sürece katkı sağlamak istersen elinde deliller varsa ilgili makamlara hemen ver. Ver ki katil kim, hangi taraftan olursa olsun suçlu olan cezasını çeksin.
Fakat yukarıdaki hukuki ve dini ilkeleri de göz önünde bulundurarak sizden hiç kimse, herhangi bir masum, suçsuz, günahsız kimseye küfür, hakaret, tehdit ve şiddette bulunmasın.
Yeri gelmişken soralım bu arada Bünyamin hocaefendiye:
Daha önceki bütün saldırılarınızda olduğu gibi haneye tecavüz kapsamındaki 21 Temmuz 2022 perşembe günü olan bizimkilerin evlerine doğrudan saldırınız sonucu kazara ölen kişi sizden değil de bizden, örneğin Orhan, olsaydı nasıl bir savunma yapacaktınız?
Ölen bizden biri olsaydı şimdi bizim maruz kaldığımız bu kadar hukuksuz söz ve eyleme muhatap olmayacağınıza da adın gibi eminsin.
Zira defalarca saldırıya uğrayan taraf olarak bir tane karşı saldırı yapmadığımızı ve hakkımızı hep hukuk çerçevesinde aradığımızı sen de biliyorsundur.
Evet, senin de hak vereceğin gibi gerçekler acıdır, meyvesi tatlıdır.
Hukuk size de lazım bize de lazım, ve aslında herkese lazım.
Kimin suçu varsa en ağır şekilde bedelini ödesin. Sizden olsa da ödesin, bizden olsa da ödesin.
Gerçekler, sizi niçin bu kadar rahatsız ediyor? Panikle sayfa engellemeye çalışmanız kapatılması için suç duyurusunda bulunmanız, sadece sizin bildiğiniz ve kimsenin bilmesini istemediğiniz bir gerçeğin ortaya çıkmasından korktuğunuzdan mıdır?
Bizim elimizdeki çoğu delilli gerçekleri ortaya serdiğimiz gibi siz de bildiğiniz gerçekleri dökün ortaya.
Devletimizin işini hızlandırıp adaletin bir an önce sağlanmasına hep birlikte katkıda bulunalım.
Sizden de bizden de kimin suçu varsa en ağır şekilde bedelini ödesin ki köyümüz, kolluk kuvvetleri olmadan da eski huzurlu ve güvenli günlerine kavuşsun.
Evet, Bünyamin hocaefendi!
Hadi elini taşın altına koy da gerçekleri hep beraber ortaya çıkaralım.
Son notumuz, köyün ve Reyhanlı'nın faklı noktalarında tehdit, taciz, küfür ve hakaretlerle suçsuz ve kendi halinde insanları korkutmaya çalışan ve suç sayılan her söz ve davranışları yasal mercilere bildirilen çakma esnaf Halit Bey ile eşkiya karakterli çocukları İsmail ve Musa'ya; sevimsiz Muhtar Abdurrahman Cunedioğlu'nun kaba kuvveti hukuka tercih eden abisi Hamza Bey ile eşi Rime Hanım ve çocukları Süleyman ile Nihat'a; gözleri gerçekleri göremez olsa da akıl gözü açık diye düşündüğümüz Nurettin Beyin peygamber ismi verdiği oğlu -ve taşıdığı peygamber ismine yakışır davranmayan- Yusuf'una; bütün bu acı olayların müsebbibi olan kavgacı Fazilet Hanımın tarih mezunu olup tarihten hiç ibret almayan Saddam diye de bilinen kabadayı ruhlu Zülfikar'a ve daha ismini sayamadığımız hukuk ve ahlak tanımaz diğer akrabalarına gelsin:
Haddinizi bilin!
"Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez." (5/Maide, 87).
Emin olun ki devlet de millet de sevmez.
Devlete de millete de meydan okumayı bırakın.
Hukuku yok saymayı da bırakın.
Unutmayın ki HUKUK HERKESE LAZIM.
✔✔ Kan dökülürse, bir yer kundaklanırsa, insan ya da hayvan tek bir canlıya zarar verilirse eğer, bunun sorumlusu daha önceki saldırıları da organize eden Muhtar Abdurrahman Cunedioğlu ve aparat olarak kullandığı damadı Mehmet Ali Cunedioğlu’dur.